Ne kadar geç, o kadar büyük! Bursa’daki depremde zemin alarmı: ‘İstanbul’dan kötü olabilir’
“`html
Yazar: Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – 2025 yılının Ocak ayının son günleri, bizlere pek çok üzücü ve endişe verici doğa olayı yaşattı. Bolu’da bulunan Grand Kartal Otel’deki yangın, 78 canın hayatını kaybetmesine yol açtı. Her an her yerde yaşanabilen bu tür olayların insan ve mal kaybıyla sonuçlanarak bir ‘afet’ şekline dönüşmesini engellemek mümkün. Deprem tehlikesi ile kuşatılmış olan Türkiye, 27 Ocak günü saat 13:43’te Bursa’da hissedilen bir sarsıntıyla yeniden korku dolu anlar yaşadı. Oysa, uygun tedbirler alanlar için depremin korkulacak bir olay olmaması gerektiği ifade ediliyor. Prof. Dr. Süleyman Pampal, sürekli vurguladığı ‘uygun zeminde yapı’ ilkesine uyulması gerektiğini, güvenli alanlarda inşa edilen yapılarla can ve mal kaybının azaltılabileceğini belirtiyor. Ancak, insanlığın geçmişten ders çıkarmakta zafiyet göstermesi, gelecekte yeni acıları da beraberinde getiriyor. Kandilli Rasathanesi’nin verilerine göre 27 Ocak’taki Nilüfer-Bursa merkezli, 4.1 büyüklüğündeki deprem, bu gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. Gazi Üniversitesi Deprem Araştırma Merkezi’nin Kurucu Başkanı ve Jeoloji Mühendisleri Odası Deprem Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Süleyman Pampal, Bursa’nın zemin özelliklerine dikkat çekerek durumu şu şekilde değerlendirdi.
‘GEÇ KALINDIKÇA, DRAM DA BÜYÜYOR’
Bursa, geçmişte büyük depremlere tanıklık etmiş bir yer. 1065’te İznik’te meydana gelen deprem, devasa bir bazilikayı ve kenti denize gömmüştü. Bu olaydan günümüze kadar İznik, uzun bir süre büyük bir deprem yaşamış değil. Ancak Bursa’da 1855 yılında gerçekleşen iki deprem, 1900 kişinin hayatını kaybetmesine sebep oldu. Bugün, 1065’te tahmini 7.3 büyüklüğünde bir depremin üzerinden oldukça uzun bir süre geçmiştir. Prof. Dr. Süleyman Pampal, bu durumun ne gibi sonuçlar doğurabileceğini geçmiş örneklerle açıklamaya çalıştı. “Doğu Anadolu Fayı’nın son kırılması 1513’te yaşandı. Bir deprem ne kadar geç olursa, o kadar büyük olma potansiyeline sahip. Bu durum, enerji birikimi ile de bağlantılıdır.” diye belirten Pampal, sözlerine geçmişteki depremlerden örneklerle devam etti:
“Bu bölgelerde İznik ve Bursa’da henüz kırılmamış faylar bulunuyor. Kuzey Anadolu Fayı’nın orta kesiminde geçmişte pek çok deprem meydana geldi. 1944’te Edremit’te 6.8, 1963’te Marmara Denizi’nin güney kıyısında, Çınarcık ve Yalova arasında 6.5 büyüklüğünde bir deprem gerçekleşti. Ayrıca, 1967’de Mudurnu’da 7 üzeri depremler kaydedildi. Bu nedenle Bursa ve çevresi büyük bir risk altında. 1065’te şehri denize gömen bir depremden bu yana kırılmamış fayların varlığı dikkat çekiyor.”
27 Ocak 2025 tarihli Bursa merkezli depremin AFAD verileri.
‘4 BÜYÜKLÜĞÜ 8 GİBİ HİSSEDİLİYOR’
Kandilli Rasathanesi tarafından 4.1 olarak açıklanan deprem, AFAD tarafından 4 büyüklüğünde kaydedildi. Ancak, depremin hissedilen etkisi birçok kişi için yetersiz kaldı. Bursa, zayıf zemin üzerinde inşa edilmiş ağır ve çok katlı betonarme yapılarla doluydu. Böylece, zemin yükü taşımadığından daha fazla bir ağırlıkla karşı karşıya geldi. Bu durum, Bursa’nın depremleri neden daha güçlü hissettiğini açıklayan temel unsurlardan biriydi. Prof. Dr. Süleyman Pampal, “Riskleri azaltmak bizim elimizde, fakat tehlikenin ne kadar büyük olduğunu bilmek için bazı öngörülerde bulunmak zorundayız. Depremler üretebilecek fay hatlarına müdahale edemeyiz, bu yüzden yapılarımızı güçlendirmeliyiz.” dedi. Prof. Dr. Pampal, depremin zamanlamasından çok, depreme karşı hazırlıklı olmanın çok daha önemli olduğunu şu sözlerle vurguladı:
“Bursa, ovanın üzerine kurulmuş ve altında hayati bir fay mevcut. 7-7.5 büyüklüğünde bir deprem üretme potansiyeline sahip. İznik de benzer bir durumu barındırıyor. Yıkıcı etki, depremin ivmesi ile yapının ağırlığı arasında oluşuyor. Alüvyon zemin üzerindeki yapılar, depremin ivmesini etkiliyor. Ağırlığı fazla ve dayanıklılığı düşük olan betonarme yapılar yıkılma riski taşırken, kaçak katlar eklenmesi durumunda şiddet artıyor. 5 büyüklüğündeki bir deprem bile 8 şiddetinde hissedilebilir. Yönetmeliklere uyulmadığı için yıkımlar kaçınılmaz oluyor. ‘Uygun zemine doğru yapı’ ilkesi, az katlı yapılar ile sağlam zemin üzerine çok katlı yapılar inşa edilebileceğini göstermektedir. Gökdelen gibi büyük yapılar sadece kayalık zeminlerde inşa edilmelidir. Eğer son derecede zayıf bir zemin üzerinde yapı oluşturulursa, risk ve tehlike artacaktır. Vatandaşlar, mevcut yapılarının dayanıklılığını sorgulamalı ve gerekirse yenileme ya da güçlendirme yoluna gitmelidir.”
6 ŞUBAT’TA YAŞANANLAR: ‘İSTANBUL’DA ZEMİN DAHA GÜVENLİ’
Bursa, Prof. Dr. Süleyman Pampal’ın sıklıkla dile getirdiği ‘Uygun zemine doğru yapı’ ilkesine uyulmadan inşa edilmiştir. Bu nedenle, Bursa’daki deprem, başka şehirlerinkine göre çok daha şiddetli hissedildi. 4 büyüklüğündeki sarsıntı, Bursa’da büyük bir korkuya neden oldu. Türkiye’nin birçok şehrinin fay hatlarına yakın olduğu gerçeği göz önüne alındığında, olası senaryolar pek de iyimser görünmemektedir. Herkesin merak ettiği ‘Büyük İstanbul Depremi’ de her sarsıntıda tekrar gündeme geliyor. Prof. Dr. Pampal, İstanbul ve Bursa’nın zemin özelliklerini değerlendirerek şu şekilde ifade etti:
“Bursa’nın zemin kalitesi oldukça kötü. Türkiye içerisinde zeminin iyi olduğu yerler mevcut, İstanbul’da da bu bölgeler mevcuttur. Sahil kesimleri ve Avrupa Yakası’nın batısı zayıf zeminlere sahip. Ancak İstanbul’un kuzey bölgeleri ve Anadolu Yakası, Haliç’ten kuzeye ve doğuya doğru olan kısımlar ise oldukça iyi durumda. Dolayısıyla, İstanbul’un Eminönü’nden Silivri’ye kadar olan kıyı kesimi, en riskli bölge olarak dikkat çekiyor. Bursa’da ise önemli ölçüde iyi zeminler bulunmakta. Ancak her şehir için genelleme yapmamalıyız; her şehrin kendine özgü iyi ve kötü alanları var. Kaba bir tahmin ile Bursa’nın yaklaşık %70-80’i riskli zemin üzerinde inşa edilmiş. Geçtiğimiz 6 Şubat Depremlerinde Hatay’da yapılan gözlemlerle, zayıf zeminlerden kaynaklanan yıkımlar görüldü. Yamaçlardaki yapılar ise ayakta kaldı. Bursa, 1855’teki depremlerden bu yana aktif fay hattlarıyla karşı karşıya. 175 yıldır hiç büyük bir deprem yaşanmamış olması, mevcut riskleri artırmaktadır. Bursa, İstanbul’dan belki de daha fazla risk altındadır, çünkü İstanbul’da zemin genel olarak daha kaliteli.”
“`